Sanatçı Hülya Koçyiğit, vefatının üzerinden bir sene geçtiğine inanmakta zorlandığını lisana getirdiği yakın arkadaşı Fatma Girik’i ve yaşadıkları anıları anlattı.
“O benim canım arkadaşım, dostum, meslektaşım” diyen Koçyiğit, Girik ile uzun yıllar Türk sinemasını paylaştıklarını aktararak “Bugün burada olmamasını hâlâ içselleştirip kabullenemiyorum. Tanışmamıza gelince, aşağı üst 59-60 sene öncesinden kelam etmem gerekir. Öncesi, Fatma Girik denilen o harikulade oyuncuya duyduğum hayranlık. Ben sinemaya geçtikten sonra da ondan gördüğüm sıcak yakınlık, yakın dostluk” tabirini kullandı.
“BEN BÜYÜK BİR STARIM’ DİYE HAVALARA GİRMEZDİ”
Fatma Girik üzere 12 Aralık’ta doğduğunu işaret eden Koçyiğit şunları söyledi:
“Aynı karakterleri üç aşağı beş üst taşıyorduk. Tahminen o da bizi biraz daha yaklaştırdı. Birbirimizi tanımaya yardımcı oldu daha doğrusu. Fatma Girik, Türk sineması için çok şey tabir ediyor. Sinemalarında canlandırdığı karakterler tek tek gözümüzün önüne geldiği vakit, birbirinden farklı ancak temel olarak bir Türk bayanı, yürekli, yavuz, fedakar, tuttuğunu koparan, ailesi, sevdikleri için özveride bulunabilen güçlü bayan. O sinemaları ve yarattığı karakterlerle aslında ölümsüz. Hiçbir vakit unutulmayacak. Her vakit da bizden sonraki kuşaklar için bir örnek, bir rol model olacak.”
“Gerçek hayatta da çok yürekli bir bayandı, mertti, halkçıydı. Çok tevazu sahibiydi. Hiçbir vakit ‘Ben büyük bir starım’ diye havalara girmezdi. Tam aykırısı, halktan biri olduğunu karşısındakine hissettirirdi. Zira biz sinema oyuncuları zati halkı temsil ediyoruz perdede. Halkın içindeki o insanları, o insanların ömür biçim ya da beklentilerini, umutlarını, sevinçlerini, kültürünü, hayata bakışını, ömür ideolojisini aktarmaya çalışıyoruz. Esasen böylelikle Türk sinemaları Türk halkıyla çok birleşmiş, çok uzun yıllar Türk sineması çok büyük muvaffakiyetler kazanmıştır. O muvaffakiyetin sahiplerinden biri de Fatma Girik.”
“İŞİMİZİ TUTKUYLA YAPTIK”
Hülya Koçyiğit, birlikte çok fazla anıları olduğunu, birçok sefer karşılıklı özveride bulunduklarını, birbirlerini kutladıklarını, uyardıklarını, sevinçlerini paylaştıklarını aktardı.
Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik ile ortalarında rekabet olmadığını lisana getiren usta sanatçı, “Dayanışma içindeydik. Bizim için öncelikle mesleğimiz, Türk sineması. Yaptığımız iş kolektif bir iş, ferdî bir sanat değil bizimki. Biz bir kesimiyiz. Bizler işimizi sahiden tutkuyla, büyük hürmetle yaptık. Bizden evvelkileri göz önüne alarak onların üzerine ne katabiliriz diye yarıştık adeta” dedi.
Bugün sinema ya da dizi oyuncusu olmanın biraz daha kolaylaştığının altını çizen Koçyiğit şöyle devam etti:
“Teknoloji de dayanak veriyor alışılmış ki günümüzde. Münasebetiyle çok fazla insan bu işi yapabiliyor. Lakin geçmişte bu saydığım 4 bayan; adam akıllı, tırnaklarıyla kazıyarak bir yere geldi desem yanlış bir şey söylemiş olmam. Halktan gördüğümüz o çok büyük ilgi karşısında daima daha güzelini, daha doğrusunu, daha güçlü işler yapabilmenin heyecanı vardı bizde. Biz kendimizle yarışıyorduk aslında. Birbirimizle yarışacak ne vaktimiz, ne niyetimiz vardı. Bizden daha önde olan, sinemayı yapan direktörlerimiz vardı. O kadar pahalı direktörler vardı ki Türk sinemasında. Adeta biz onların talebesi üzereydik. Onlardan öğreneceğimiz çok şey vardı. Onları izleyerek mesleğimizi öğrendik diyebilirim.”
“MEMDUH ÜN OLMAYINCA YAŞAYAMADI”
Fatma Girik’ten bahsederken kesinlikle Memduh Ün’ü de anmak gerektiğini söyleyen Koçyiğit, “Çünkü Memduh Ün bildiğiniz üzere sinemamızın çok önemli bir yönetmeni, imalcisi, Fatma Girik’in hayat arkadaşı ve mesleğinin beyni. Ona yol gösteren, onu yönlendiren, ayakta tutan, seçimlerinde onu destekleyen Memduh Ün’ü de anmadan geçmek istemedim. ‘Memduh’u kaybettik. Artık her şey bitti’ dedi bana. ‘Nasıl bitti? Bitemez. Hiçbir şey bitemez. Sen Fatma Girik’sin. Yapacağın çok şey var’. ‘O gitti, artık ben de yolcuyum’. Onsuz yaşayamadı. O o denli bir aşk, o denli bir tutku, o denli bir sevda ve karşılıklı yılların emeği ki” dedi.
Hülya Koçyiğit, Girik’in uzun yıllar çeşitli ameliyatlar geçirdiğini, son yıllarında ya hastanede ya da konutunda onu ziyaret ettiğini fakat güzelleşeceğine inanmadığını lisana getirdi. Arkadaşlarının daima ona moral verdiğini aktaran Koçyiğit, “Her mevt erken fakat Fatma çok erken ortamızdan ayrıldı. Çok büyük bir kayıp. Bir arkadaş olarak da Türk sineması için de Türk halkı için, onu sevenler için de büyük bir kayıp ancak o denli hoş ya da şanslı bir mesleğimiz var ki hiçbir vakit kaybolmuyorsunuz. O yaptığınız sinemalar, her gelen yeni kuşağa tekrar tekrar hitap ediyor. Zira onlar samimi, gerçek, hayatın içinden bildiğimiz, yaşadığımız hayatlardan kelam ediyor. Hasebiyle o sinemalarla sonsuza kadar yaşayacağına inanıyorum” diye konuştu.
“ROLÜ GEREĞİ SİMSİYAH SAÇLARINI KAZITTI”
Koçyiğit, Girik’le ilgili birtakım müşahedelerini ve anılarını şöyle paylaştı:
“Daha evvel de anlatmıştım, gözlerimin önünden gitmiyor, bir sahne var. Bir gün beni sete çağırdı. ‘Hülya bugün çok değerli bir sahne çekeceğiz’. Ben de büyük bir hevesle, heyecanla gittim. Kameranın önünde saçlarını sıfır numara tıraşa vurdurdu, o uzun, güzelim simsiyah saçlarını, rolü gereği. Bir yandan bu türlü gözünden yaşlar damlıyor. Ben onu seyrediyorum. İçim gidiyor. Gözyaşlarımı tutamıyorum ve dayanamadım hem alkışladım, hem öptüm yanaklarından. ‘Gerçekten kamera çalıştığı anda yapamayacağın hiçbir şey yok Fatma.’ dedim. Bir sahnesi vardır onun, kartalla uğraş ettiği, ‘Boş Beşik’ diye bir sineması var. Kartal gerçek. Yani kaçları var. Bir bakarsınız ‘Ağrı Dağı Efsanesi’nde fevkalâde bir hoşlukta. Aslında o hoş gözleri daima gözlerimizin önünde. Birtakım beşerler vardır hani asla yeri dolmaz. Onlardan biri de Fatma Girik.”
Koçyiğit, Girik’in sinemaları ile üretimlerde kullandığı materyallere Türk sinema müzesinde bir kısım ayırmak gerektiğini belirterek “Onu her kuşak daha yakından tanıyabilmeli. Zira kelamını ettiğimiz Fatma Girik. Değerli bir örnek, hayatımıza dokunmuş, bize ufuk açmış, göstermiş, düşünmemizi sağlamış, içinde yaşadığımız topluma tahminen de ayna tutmuş. Onun için yaşaması ve gelecek jenerasyonlara aktarılması gerekiyor. Alışılmış ki sinemalarına bir halde ulaşmak, onları izlemek mümkün. Fakat neden müzelerimiz olmasın? Neden Türk sineması hak ettiği üzere yer almasın hayatımızda? Evet bugün bir sinema müzemiz var lakin bence kâfi değil” tabirini kullandı.
“HALKLA İÇ İÇE, EL ELEYDİ”
Fatma Girik’in halkçı olduğunun altını çizen Koçyiğit şunları söyledi:
“Filmlerde canlandırdığı karakterlerin akabinde televizyonlarda bir program yaptı. ‘Söz Fato’da’ diye. O programda Fatma Girik’in kendisini tanıdık. Canlandırdığı karakterler değildi. Orada canlı kendisiydi ve karakteri çıktı meydana. O karakter onun o halkçı tarafı, insanları müdafaa içgüdüsü, hizmet edebilme kabiliyetiydi. Ona belediye başkanlığı teklif edildi ve kazandı. O denli de bir periyot yaşadı. Başarılı bir belediye lideriydi. Zira halkla iç içe, el eleydi. Onları dinleyen, onlarla birlikte hareket eden bir belediye başkanı olarak gördük onu. O istikametiyle de takdire şayan.”
Koçyiğit, Girik’in kamera ardında olmayı hayal ettiği bir projesi olduğunu da işaret ederek “Hülya, şöyle bir senaryo düşünüyorum. Şöyle bir karakteri canlandıracaksın. Sen oynayacaksın, ben direktör olacağım. Kameranın ardında ben olacağım lakin önde sen şöyle yapacaksın. Bu türlü yapacağız.’ diye senaryo anlatıyordu bana. Bir direktör olmayı hayal ederdi. Nedense oyuncusu da ben. Canım benim” dedi.
Fatma Girik’in unutulmaması gerektiğini vurgulayan sanatçı kelamlarını şöyle tamamladı:
“Aslında Anneler Günü için derler ya; bir tek günle anmak kâfi mi bir anneyi? Elbette ki değil. Fatma Girik’i, senede bir sefer, onu kaybettiğimiz günlerde anmak kâfi mi? Elbette ki değil. O daima içimizde, daima bizimle bir arada, sonsuza kadar inşallah.” (AA)